Ebeveyn Koçluğu arşivleri - Arzu Bıyıklıoğlu https://www.arzubiyiklioglu.com/category/ebeveyn-koclugu/ Yaşam Koçu Tue, 12 Mar 2013 00:51:00 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.2.6 Maymun iştahlı https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/maymun-istahli/ Tue, 12 Mar 2013 00:51:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/maymun-istahli/ Çalışmalarımda kişilerin, kendilerini beyinlerinde nasıl tanımladıklarını fark etmeleri ve olumsuz buldukları yanlarını güçlendirmeleri için isim analizi yaptırırım. Hepimizin isminin genel bir sözlük anlamı vardır, bir de bizim kendi beynimizde adımıza yüklediğimiz anlamlar vardır. Adınız Ayşe ise şöyle bir açılım yapabilirsiniz;Ayşe güler yüzlüdür, güzeldir, samimidir, çok konuşur, hareketlidir.Ayşe kıskançtır, kararsızdır, tembeldir, MAYMUN işTAHLIDIR!Kişilerin kendilerine yüklediği bu [...]

Maymun iştahlı yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Çalışmalarımda kişilerin, kendilerini beyinlerinde nasıl tanımladıklarını fark etmeleri ve olumsuz buldukları yanlarını güçlendirmeleri için isim analizi yaptırırım. Hepimizin isminin genel bir sözlük anlamı vardır, bir de bizim kendi beynimizde adımıza yüklediğimiz anlamlar vardır. Adınız Ayşe ise şöyle bir açılım yapabilirsiniz;

Ayşe güler yüzlüdür, güzeldir, samimidir, çok konuşur, hareketlidir.

Ayşe kıskançtır, kararsızdır, tembeldir, MAYMUN işTAHLIDIR!

Kişilerin kendilerine yüklediği bu “maymun iştahlı” tanımlaması o kadar fazla ki, ben neredeyse sevgili memleketim insanının % 90’ının MAYMUN işTAHLI olduğuna inanacağım 🙂

Geçmişime baktığımda bu tanımlama bana da hiç yabancı gelmiyor. Ben de çocukken “Arzu çok maymun iştahlı” denildiğini hatırlıyorum ve uzun bir süre kendimi öyle kabul edip, öyle de yaşadım. Ta ki 24 yaşında işe başladığım kurumda, 3 yıl sonra hâlâ çalışıyor olduğumu fark edene kadar. Aslında o zaman bunu fark eden de ben değildim, etrafımdaki insanlar “Arzu çok azimli, sabırlı, tuttuğunu bırakmıyor” gibi yorumlar yapmaya başlamıştı. Bir an, ne oluyor, ben kimim, hangisi gerçek sorularını sormaya başladım. Sonra da seçimimi işime yarayacak, beni ileriye götürecek “Arzu”dan yana yaptım 🙂

Ebeveynlerin çocuklarını yetiştirirken gözden kaçırdıkları en önemli nokta, bebeklikten ergenliğe uzanan dönemde çocukların konsantrasyon, odaklanma sürelerinin belirli aralıklarla yavaş yavaş arttığıdır. Üç-dört yaşında bir çocuktan 30 dk. konsantrasyon beklemeniz doğru olmaz. Özellikle 6 yaşına kadar çocuklar pek çok şeyi denemek, tanımak ister. Bir şeyden başka bir şeye atlamak çocuğun doğasında vardır. Ebeveynler bunu “bizim çocuk maymun iştahlı” diye tanımlamaya başladığında çocuğun bilinçaltı da bunu kabul eder. Ve bilinçaltının görevi kabul ettiği şeyi sürekli olarak gerçekleştirmektir.

ikinci bir etken de çocuğun zaten odaklanma sürecinin kısa olduğu 0-6 yaş arasında, çocuğa çok fazla seçenek sunulmasıdır. Çok sayıdaki oyuncak, kıyafet vb. çocuğun oradan oraya atlamasını tetiklemektedir. Ayrıca doyumsuzluk, tatminsizlik, memnuniyetsizlik durumu oluşturur.

Eğer siz de kendinizi “maymun iştahlı” ya da “çabuk sıkılan” olarak tanımlıyorsanız bunu tekrar bir gözden geçirin. Hayatınızı “maymun iştahlı” olarak geçirmek zorunda değilsiniz 🙂

Muhakkak başlayıp bitirdiğiniz, yarım bırakmadığınız ya da yıllardır severek yaptığınız bir şeyler vardır. Onların bir listesini yapın. Kendinize şu soruyu sorun: “Hiç mi bitirdiğim bir iş yok?” “Hayatımda uzun süredir yaptığım, tamamladığım işler muhakkak vardır” diye düşünün. ilkokulu bitirmediniz mi? Liseyi? Kaç yıldır çocuğunuza bakıyorsunuz. Örgü örmek, kitap bitirmek gibi bitirdiğiniz tüm işleri hatırlayın.

Kendinize “MAYMUN işTAHLI” genellemesi yapmak yerine “bazı işleri yarım bırakıyorum” da diyebilirsiniz. Belki de ilgi alanınıza girmeyen işleri yapmaktan hoşlanmadığınız için yarım bırakıyorsunuzdur. Ve bundan sonra bir işe başlamadan önce onu gerçekten isteyip istemediğinizi, ona ulaşmakla ilgili arzunuzun, motivasyonunuzun yeteri kadar yüksek olup olmadığını düşünerek başlamayı ya da başlamamayı seçebilirsiniz.

NLP’nin dediği gibi “o yaptıysa ben de yapabilirim”. Evet, “ben yaptım siz de yapabilirsiniz”.  Kendinize yüklediğiniz anlamları değiştirmek sizin elinizde, her zaman dediğim gibi “kendinizi dönüştürmeyi seçebilirsiniz”…

Sevgiyle ilerleyin…

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

Maymun iştahlı yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Koşulsuz Sevgi https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/kosulsuz-sevgi/ Tue, 12 Mar 2013 00:51:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/kosulsuz-sevgi/ Günümüzde en önemli "Nevroz" bağımlılıktır. Başkalarının bizimle ilgili görüşleri, ne düşündüğü, onaylanmak, maddiyat, başarı... konularındaki bağımlılıklar hayatımızı kontrol eder. Bu bağımlılıkların arkasında da korkular yatar. Kaybetme korkusu, başarısızlık korkusu, sevilmeme korkusu gibi..."Çocuğunuzu koşulsuz mu seviyorsunuz?" diye sorsak, herkesten "elbette, kesinlikle" cevabını alırız . Doğrudur da, herkes çocuğunu canı gibi sever. Peki, çocuklarımıza bunu nasıl yansıtıyoruz [...]

Koşulsuz Sevgi yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Günümüzde en önemli "Nevroz" bağımlılıktır. Başkalarının bizimle ilgili görüşleri, ne düşündüğü, onaylanmak, maddiyat, başarı… konularındaki bağımlılıklar hayatımızı kontrol eder. Bu bağımlılıkların arkasında da korkular yatar. Kaybetme korkusu, başarısızlık korkusu, sevilmeme korkusu gibi…

"Çocuğunuzu koşulsuz mu seviyorsunuz?" diye sorsak, herkesten "elbette, kesinlikle" cevabını alırız . Doğrudur da, herkes çocuğunu canı gibi sever. Peki, çocuklarımıza bunu nasıl yansıtıyoruz acaba? Onların akıllarında, kalplerinde yatan inanç ne? Farkında olmadan sevgimizi bir silah gibi kullanıyor olabilir miyiz? Sizlere uzun vadede sonuçlarını düşünmeden yapılan bazı yanlışların çocuklar tarafından nasıl algılandığının örneklerini vermek istiyorum.

Terbiyeli ol, uslu ol, akıllı ol, abin gibi ol, ol… ol… ol…ol… ol… (ki seni sevelim!)

Tembelsin, yaramazsın, huysuzsun… (davranış kişiliğe yansıtılmış, kişiliğe saldırı yapılmıştır, zamanla çocuk kendi kişiliğini bu şekilde onaylayacaktır, davranış kişilikten daha önemli değildir, önemli olduğu yerde koşullu sevgi başlar. Tabi ki davranış sözlerden önemlidir; ama kişiliğin değeri değildir.)

Çocuğunuzun yaptığı ne olursa olsun, sizin ona karşı sevginizin değişmeyeceğini onun çok iyi anlamasını sağlayın. Sadece iyi bir şey yaptığında sevgimizi dile getirmek ya da yansıtmak çocuğa ileride bir yanlış yaptığında ona yanlışını saklaması gerektiğini öğretir. Sebepsiz yere sevgimizi göstermeliyiz. Büyüdükçe çocuklar daha az kucaklanıp, öpülürler ve kendilerinin artık sevilmeye değer olmadıklarını düşünebilirler.

Çocuklar büyüdükçe, sosyalleştikçe kendisi için önemli olan şeyleri anlatma ihtiyacı duyar. Ebeveynler onu yeteri kadar empatiyle dinlemezse (arkadaşlarıyla konuştuğu gibi önemsemezse) çocuk zamanla ailesi ile iletişimi koparmaya başlar, önemsenmediğini hisseder.

Her fırsatta çocuğunuza ne kadar değerli olduğunu ve onu ne olursa olsun çok seviyor olacağınızı anlamasını sağlayın. (Özellikle "anlatın" demiyorum; çünkü sizin ne anlattığınızın bir önemi yok, çocuğunuzun ne anladığı önemli.)

Sevgi her şeyin ilacıdır, bütün kapıların anahtarıdır. Koşulsuz sevgiyle büyümüş çocuklar, kendilerini değerli hissederler; bunun için de ileriki hayatlarında kendilerine ve başkalarına zarar verecek davranışlarda bulunmazlar. Sonuçta hepimizin amacı mutlu, sağlıklı, başarılı çocuklar yetiştirmek. Bunun da birinci koşulu "koşulsuz sevgi". Sevgiyle kalın…

Arzu Bıyıklığlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

Koşulsuz Sevgi yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Hayallerinize Tutunun https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/hayallerinize-tutunun/ Tue, 12 Mar 2013 00:51:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/hayallerinize-tutunun/ Eminim çocukluğumuzdan itibaren dönem dönem hepimiz “Bu kadar hayalci olma!” veya “Hayal aleminde yaşamanın kimseye faydası olmaz!” gibi olumsuz telkinlere maruz kalıp; geleceğimizi önce zihnimizde canlandırarak, yaratıcılığımızla onu oluşturup şekillendirmeye çalışırken çok kez sekteye uğratılmışızdır.Hem aile hayatında, hem de eğitim sisteminde çocukluk döneminden itibaren katı kuralları aşan özgür düşünceyi ve istekleri kısıtlayan zihinsel kalıplar bilincimizde [...]

Hayallerinize Tutunun yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Eminim çocukluğumuzdan itibaren dönem dönem hepimiz “Bu kadar hayalci olma!” veya “Hayal aleminde yaşamanın kimseye faydası olmaz!” gibi olumsuz telkinlere maruz kalıp; geleceğimizi önce zihnimizde canlandırarak, yaratıcılığımızla onu oluşturup şekillendirmeye çalışırken çok kez sekteye uğratılmışızdır.

Hem aile hayatında, hem de eğitim sisteminde çocukluk döneminden itibaren katı kuralları aşan özgür düşünceyi ve istekleri kısıtlayan zihinsel kalıplar bilincimizde yer etmiştir. Halbuki hayal kurabilmek, bir şeyleri çok istemek ve ümitle çabalamak insan olmanın en önemli özelliklerinden birisidir. Buna rağmen, hayal kurmak daima ulaşılması mümkün olmayan, gerçek dışı bir olgu olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki, bu da bizi içinde bulunduğumuz şartların ümitsizlik kıskacına mahkum etmekten ileri götürmez. Oysa aynı koşullarda yaşayan insanlar birbirlerinden çok farklı algılar geliştirebilir. Çünkü “gerçek” denilen olgu hem bir hayat görüşü, hem de bireyin kendisini, çevresini, dünyayı ve dünya üzerindeki yerini algılayış biçimidir. Bu algılayış biçimi, yani bireyin gerçeği, bireysel ve toplumsal deneyimlerle sürekli gelişip olgunlaşan ve zamanla değişebilen bir özelliğe sahiptir. işte çocukların da (tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi) mizaçlarına göre, izledikleri özgür düşünce ve duygularla farklı algıları, görüşleri ve bunları dışavurumları olabilir. Çocukların hayal dünyası yetişkinlere göre daha zengindir; elbette onlara hayallerine ket vurmaları telkin edilmiyorsa.

Dünyanın her yerinde, başarıyı ve mutluluğu yakalayanlar, hayallerini izleyip yaratıcı güçleriyle onlara ulaşanlar oluyor. Bu kişiler genellikle hayallerini gerçekleştirmek için sabırla azmeden, hayallerini hayatlarının hedefine yerleştiren ve bu hedef doğrultusunda azimle çabalayan ümit dolu, ender rastlanan insanlardır.

Bunun aksine büyük çoğunluk, ümitsizlik içinde hayat şartlarından ve yapamadıklarından şikayetçidir. Bu kişiler gelecekleriyle ilgili olumlu hayaller kurmak ve iyi temennilerle isteklerde bulunmaktansa sürekli sızlanmayı seçerler. Gerçekten de böyle hissedip düşündükleri için, zamanı geldiğinde olmadık engellerle karşılaşırlar; çünkü farkında olmadan bu engelleri çok önceden kendileri koymuştur. Yani görünen o ki, pek çok insan kısır algıları ve dar hayalleri nedeniyle kendi kendilerini hapsettikleri minicik bir dünyanın içinde sızlanıp yuvarlanıp gidiyor. Halbuki dünya zaten yuvarlanıp dönüyor, bizim de onun üzerinde yuvarlanıp dönmemiz gerekmiyor ki. Biz, olumlu hayallerimizle yarattığımız, ufukta şekillenip beliren hedefimize doğru yürümeliyiz.

Bakmakla da kalmamalıyız. Baktığımızı görmek için, tüm kalbimizle, zihnimizle ve ruhumuzla evrene yönelip kendimizi onun içinde yeniden keşfetmek istemeliyiz. Evrenin uçsuz bucaksız kucağında neler yapabileceğimizi hayal etmeliyiz. Her yaşta ve her koşulda herkesin bir konuda gerçekleşmesini istediği bir hayali mutlaka olmuştur. işte burada gereken tek şey zihinlerde canlanan bu hayale inanmak ve onu yaratıcılıkla geliştirip eyleme geçmektir. Zaman içinde hayal kurmanın coşkusunu ve heyecanını unutmuş olabiliriz. Bu duyguyu tekrar hatırlamak için kaliteli çocuk filmlerinden yararlanarak, kendimizi tıpkı bir kahraman gibi algılayıp görebiliriz. Kısıtlayıcı düşünce kalıplarından sıyrılıp çocukluğumuzda olduğu gibi, sınırsız bir hayal dünyasının kapısını açabiliriz. Yeri gelmişken yaşadığım bir olayı burada paylaşmak istiyorum: Yaklaşık altı ay kadar önceydi, üç yaşındaki kızım Yağmur eldivenlerini giymiş, atkısını takmış, sırt çantasını almış sokak kapısını açmaya çalışıyordu. Birden bana dönerek "Anne ben hayalimin peşinden gidiyorum” dedi. Bir an için çok şaşırdım ama hemen toparlanıp artık ona bir hayali izlemenin ne olduğunu ve onu nasıl gerçekleşebileceğini anlatma zamanının geldiğini anladım. Kısaca onun sokak kapısını açmasına yardımcı oldum. Kapıyı açıp çıktığında etrafına gülücükler dağıtıyordu.

Evet! Çocuklarımız hayal kurmayı biliyorlar, tıpkı bizim de çocukken bildiğimiz gibi. Onların bu harikulade yeteneği bizimkiler gibi körelmesin, buna neden olmayalım. Gelin onların hayal kurmalarını, yaratıcılıklarını destekleyelim ve hayallerine nasıl ulaşabilecekleri ile ilgilenip başarılarına rehberlik edelim.

Buradaki en önemli nokta çocuklara örnek olabilmektir. Çocuklar hayalleri olan ve yaratıcılıklarıyla hayallerini gerçekleştiren ebeveynlerinden güç alırlar. Sürekli istediklerini nasıl ve neden yapamadıklarından yakınan ebeveynlerine ya acırlar ya da onlara üzülüp kısır döngü içindeki çaresizliği öğrenirler. Anne babalar, çocuklarına ayna tutar; çünkü her çocuk önce ebeveynini model alır. Sizde çocuklarınız hayallerini ve yaratıcılığını gerçekleştirsin, mutlu ve başarılı olsun istiyorsanız, onları yüreklendirirken canlı bir örneğini de vermelisiniz. Çocuklarınızın da şahit olduğu bir hayalinizi gerçekleştirin. Haydi! Bugün herhangi bir konu seçin. şimdi zihninizde bunun hayalini kurmaya başlayın ve yaratıcılığınızla bu hayale sımsıkı tutunun. Onu zihninizde geliştirip hayatınızı yeniden anlamlandırın. Hem kendiniz, hem de çocuklarınız için hayatınızdaki yeni gelişmelere engel olan tüm sınırları kaldırın.

Başarılar diliyorum.

Sevgiyle kalın…

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

Hayallerinize Tutunun yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Ebeveyn ve Aile Koçluğu https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/ebeveyn-ve-aile-koclugu/ Tue, 12 Mar 2013 00:51:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/ebeveyn-ve-aile-koclugu/ Ebeveynlerin öz farkındalık kazanarak daha etkin aile içi iletişim kurmalarını, çocuklarına daha iyi örnek olmalarını ve aile bağlarını güçlendirmelerini destekleyen bir çalışmadır.Günümüzde aile içi sorunların çoğu iletişim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı iletişim, ebeveyn koçluğunun ana çalışma alanıdır. Aile fertlerinin duygu, düşünce ve beden dili iletişimini tam olarak anlamasını ve kullanmasını hedef alır.Ebeveynlerin koşulsuz sevgi ve özdeğerin [...]

Ebeveyn ve Aile Koçluğu yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Ebeveynlerin öz farkındalık kazanarak daha etkin aile içi iletişim kurmalarını, çocuklarına daha iyi örnek olmalarını ve aile bağlarını güçlendirmelerini destekleyen bir çalışmadır.

Günümüzde aile içi sorunların çoğu iletişim eksikliğinden kaynaklanmaktadır.http://www.arzubiyiklioglu.com/wp-includes/js/tinymce/plugins/wordpress/img/trans.gif Bundan dolayı iletişim, ebeveyn koçluğunun ana çalışma alanıdır. Aile fertlerinin duygu, düşünce ve beden dili iletişimini tam olarak anlamasını ve kullanmasını hedef alır.

Ebeveynlerin koşulsuz sevgi ve özdeğerin çocuklarının geleceğinin üzerinde ne kadar önemli olduğunu keşfetmelerini ve gerekli uygulamaları, doğru bir biçimde yapmalarını sağlar. Ayrıca çocukların okul ve özel hayatlarında karşılaşacakları sorunlarla kolayca başa çıkabilmeleri için gerekli altyapıyı oluşturmalarına yardımcı olur.

Ebeveynler, kendi zihin programlarını tanıyarak; kendi düşünce, konuşma ve inançlarının çocuklarının gelecekleri için ne kadar önem taşıdığının farkına varır ve olumlu bir değişim sürecini başlatırlar.

Ebeveyn koçluğu alan aileler daha başarılı, daha sağlıklı özdeğeri ve özgüveni yüksek çocuklar yetiştirmekte daha kolay ve hızlı yol alırlar. Eşler birey, ebeveyn ve eş rollerini birbirinden ayrı tutarak yaşamayı keşfedip daha dengeli ve sağlıklı bir yaşam sürerler.

Kimler Ebeveyn Koçluğunu Alabilir?

  • Yoğun iş hayatı olup ailesine yeteri kadar vakit ayıramayanlar.
  • Aile içi iletişim problemi olanlar.
  • Boşanmış ya da boşanmak üzere olan ebeveynler.
  • Eşinin çocuğuyla ilgilenenler.
  • Bilgisayar bağımlısı çocukları olanlar.
  • Çocuklarına daha iyi örnek olmak isteyenler.
  • Sınav veya meslek seçiminde çocuklarına doğru yardımcı olmak isteyenler.
  • Anne baba adayları.

Süreç:

  • Ebeveyn koçluğunun daha iyi anlaşılması ve tanışmak için ücretsiz bir ön görüşme yapılır.
  • ilk program 4 hafta boyunca haftada bir seans olarak yapılır. Seanslar 1.5 saat sürer.
  • Diğer programlar isteğe ve ihtiyaca göre karşılıklı olarak belirlenir.

 Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

Ebeveyn ve Aile Koçluğu yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Çocuğunuzun Beğenmediğiniz Davranışlarını Nasıl Değiştirirsiniz? https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/cocugunuzun-begenmediginiz-davranislarini-nasil-degistirirsiniz/ Tue, 12 Mar 2013 00:50:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/cocugunuzun-begenmediginiz-davranislarini-nasil-degistirirsiniz/ Her anne çocuğunun güzel davranışları, güzel alışkanlıkları olsun ister ve bunun için de çaba gösterir, bizim anne babalarımız da bizim iyiliğimiz için pek çok şey yaptı. Ancak büyüdüğümüzde sonuçlar pek de iç açıcı olmadı. Farkında olmadan kullandığımız olumsuz dil kalıpları, yanlış odaklanmalar, yanlış pekiştirmeler çocuklarımızın davranışlarını, hayatı algılayış şekillerini olumsuz yönde etkiliyor. Hatta bazı olumsuzluklar [...]

Çocuğunuzun Beğenmediğiniz Davranışlarını Nasıl Değiştirirsiniz? yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Her anne çocuğunun güzel davranışları, güzel alışkanlıkları olsun ister ve bunun için de çaba gösterir, bizim anne babalarımız da bizim iyiliğimiz için pek çok şey yaptı. Ancak büyüdüğümüzde sonuçlar pek de iç açıcı olmadı. Farkında olmadan kullandığımız olumsuz dil kalıpları, yanlış odaklanmalar, yanlış pekiştirmeler çocuklarımızın davranışlarını, hayatı algılayış şekillerini olumsuz yönde etkiliyor. Hatta bazı olumsuzluklar nesilden nesle bir miras gibi aktarılıyor. Bu yazımda en çok karşılaşılan birkaç diyoloğu ele aldım. Daha sonraki yazılarımda farklı örnek ve bilgilere yer vereceğim.

"Derslerini yaparsan (yemeğini bitirirsen) televizyon seyredebilirsin." Burada çocuğunuza iyi bir iş yapmanın karşılığında bir ödül teklif ediyorsunuz. Peki, ödülün anlamı nedir? Mükafat, bir başarı karşısında elde edilen iyi bir kazanç, değerli bir şeyi hak etme…

Diğer günlerde çocuğunuza televizyon seyretmenin zararlı olduğunu, televizyonu kapatması gerektiğini, o kötü programı seyretmemesi gerektiğini söylüyorsanız çocuğun ödülü şimdi neden televizyon izlemek oldu?

Madem televizyon seyretmek kötü bir şey nasıl ödül olabiliyor?

Televizyon seyretmek (abur cubur yemek, bilgisayarda oynamak…) için yapılan dersten, yenilen yemekten ne hayır gelir?

Önemli olan o an için dersin yapılması ya da yemeğin yenmesi mi, yoksa çocuğa uzun dönemde ödev yapmayı sevme, sağlıklı yemek yeme alışkanlıklarının kazandırılması mı?

Çocuklarımıza o an sorunu çözmek ya da en iyi seçimi yaptırmak için sunduğumuz ani tekliflerle ilerde onların kafalarında çelişki yaratacak fikirler oluşturabiliyoruz. Çocuklara verilecek ödül veya teklifler daha uzun dönem ve günlük yaşam koşulları göz önünde bulundurularak seçilmeli. Yoksa çocukta oluşan yanlış bağlantılar veya çelişkiler, başka sorunlar olarak hem size hem çocuğunuza geri dönecektir. Ödev yapmanın ödülü okul başarısıdır, iyi yemek yemenin ödülü sağlıklı büyümektir, tabi ki bu şuanda her çocuğa cazip gelmeyebilir ama zamanla öğrenecektir.

 Çocuklara verilen ödüller kadar önemli diğer bir konu da sık sık yaptıkları yanlışları dile getirmemizdir. Bir çocuğa sürekli neyi kötü ya da yanlış yaptığını söylemek sadece bu davranışı kökleştirir. Dikkati daha çok yanlış davranışa çeker oysa amaç yeni bir davranış oluşturmaktır. Bu da ancak yeni davranışa dikkat çekerek olur. Aynı şey yetişkinler için de geçerlidir. Sürekli arkadaşlarına kaba davranıyorsun, ödevlerini yapmıyorsun, odanı toplamıyorsun gibi uyarılar yerine arkadaşlarına daha kibar davranabilirsin,  ödevlerini düzenli yapabilirsin, odanı toplayabilirsin gibi olumlu ifadeler kullanmak odağı doru yerde tutmayı sağlar. Uyarılar yapılırken davranışla kişilik birbirinden ayrı tutulmalı, aksi takdirde zamanla çocuk kişiliğini yanlış tanımlamaya başlayacaktır.

Tembelsin, dağınıksın, sorumsuzsun, kabasın demek davranışı kişiliğe taşır. Oysa çocuğun tembellik ettiği (bazı şeyleri ağır yaptığı) konular vardır. Bu bir davranış şeklidir. Düzeltilmesi gereken konu, davranış şeklidir.

Her davranışın altında olumlu bir niyet yatar. Bir davranış değiştirilmek istendiğinde bu olumlu niyetin ne olduğunu bulmak gerekir. Çocuk da yetişkin de yaptığı olumsuz davranışın sonucunda mutlaka bir kazanç elde ediyor ki bu davranışı yapmaya devam ediyor. Ayrıca çocuklar beğendiği, model aldığı birisine benzemek amacıyla da davranışları çok kolay kopyalayabilirler. Davranışın altındaki niyet ne olursa olsun çıkış noktası, dikkat çekme noktası yeni davranış şeklinde olmalıdır.

Bir çocuğa "sorumsuzsun" yerine "bu konuda daha sorumlu davranabilirsin değil mi?" demek, anında sonuç vermese bile dikkati sorumlu olmaya, yapabilirliğe ve yeni davranışın çocuk tarafından mümkün görülmesine çekecektir. Oysa "tembelsin, sorumsuzsun" demek davranışı ve kişiliği bu yönde bir kez daha onaylamaktan, çocuğa öyle olduğunu bir kez daha hatırlatmaktan başka bir işe yaramaz.

 

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

Çocuğunuzun Beğenmediğiniz Davranışlarını Nasıl Değiştirirsiniz? yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Çocuğunuz ile iletişim Kurmanın Yedi Anahtarı https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/cocugunuz-ile-iletisim-kurmanin-yedi-anahtari/ Tue, 12 Mar 2013 00:49:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/cocugunuz-ile-iletisim-kurmanin-yedi-anahtari/ Çocuklarımızı yetiştirirken hem öğreniriz, hem öğretiriz. Bir anne baba için yenilenme şansıdır çocuk. Çocuklarımızla daha iyi iletişim kurmayı öğrenmek, öncelikle kendimizle ve eşimizle iletişim kurmayı öğretir bize. işte hepimizin kullanabileceği birkaç anahtar:1) Ben dili: Çocuğunuza duygularınızı dile getirirken "ben dili" kullanırsanız ona suçluluk duygusu vermemiş olursunuz. "SEN beni üzüyorsun, SEN beni kızdırıyorsun" yerine "BEN üzülüyorum, [...]

Çocuğunuz ile iletişim Kurmanın Yedi Anahtarı yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Çocuklarımızı yetiştirirken hem öğreniriz, hem öğretiriz. Bir anne baba için yenilenme şansıdır çocuk. Çocuklarımızla daha iyi iletişim kurmayı öğrenmek, öncelikle kendimizle ve eşimizle iletişim kurmayı öğretir bize. işte hepimizin kullanabileceği birkaç anahtar:

1) Ben dili: Çocuğunuza duygularınızı dile getirirken "ben dili" kullanırsanız ona suçluluk duygusu vermemiş olursunuz. "SEN beni üzüyorsun, SEN beni kızdırıyorsun" yerine "BEN üzülüyorum, BEN kızıyorum" dil kalıbını kullanarak duygularınızı ifade etmeniz çok daha doğru olacaktır.

2) Çocuğunuzu başka bir çocuk ile kıyaslamak, çocuğunuzu reddetmek anlamına gelir. Ebeveynin ne anlatmak istediği kadar çocuğun ne anlayacağı da çok önemlidir. "Bak Nehir ne güzel yemeğini yiyor, sen de yesene" demek Nehir'i onayladığınız, çocuğunuzu da onaylamadığınız anlamını taşır. Size eşiniz "Bak Mehmet'in eşi ne güzel yemek yapıyor'' dese ne hissederdiniz?

3) Çocuğunuzla, onun göz hizasına denk gelecek şekilde boyunuzu ayarlayarak ve dokunarak konuşmayı başlatmak uyumu yakalamanıza ve çocuğunuzun dikkatini toplamasına yardımcı olacaktır. Karşınıza (anneniz bile olsa ) sizin 2-3 katınız büyüklükte birisi çıksa rahatça konuşup, onu dikkatli dinleyebilir miydiniz? Unutmayın ki çocukların sağlıklı gelişebilmesi için sevgi kadar değer verilmeye de ihtiyaçları vardır. Onlarla iletişim kurarken, gerekirse dizlerimizin üzerinde durarak bedensel eşitliği sağlamak, çocuklarımıza kendilerini değerli hissettirir.

4) Çocuklarınıza duygularınızı söylerken net olun. Onların algısının nerede olduğundan ve çıkarımlarından emin olamazsınız. "Ben üzülüyorum", "canım sıkkın" derken sebebini net olarak açıklayın, çünkü çocuklar sizin aklınıza bile gelmeyecek bağlantılar kurup durumdan çok farklı sonuçlar çıkarabilirler.

5) Çocuklarınızı olumsuz davranışlarını dile getirirken genellemeler yapmayın. HER ZAMAN, HEP, HiÇ, ASLA gibi evrensel genellemeler istenmeyen davranışı daha da kökleştirir. "HiÇ ödevini yapmıyorsun, HER ZAMAN kardeşine vuruyorsun, HEP bağırıyorsun" demek, istenmeyen davranışın zamanla çocuğun bilinçaltı tarafından onaylanmasını sağlar. Dikkati istenmeyen davranışa çekmek, üstelik bir de evrensel bir genelleme yapmak, o davranışı kaçınılmaz kılar. Odak istenen davranışa çekilmeli. "Daha yavaş konuşabilirsin, daha nazik olabilirsin, kitap okuyabilirsin" gibi olumlu ifadeler zamanla kabul görecektir.

6) Çocuğunuz size bir şeyler anlatırken onun yanlışını değil, doğrularını bulmaya odaklanın ve bunları dile getirin. Kullandığı kelimelerden çok, çocuğunuzun içinde bulunduğu duygu durumunu fark etmeye çalışın. Eğer onun içinde bulunduğu duygu durumunu yakalarsanız, çocuğunuzu çok daha iyi anlar ve daha iyi iletişim kurarsınız. Zaten çocuğunuz büyük bir ihtimalle size yanlışını bulun ya da akıl verin diye bir şey anlatmaz. Duygularını paylaşmak için anlatır. Eğer ebeveyn tarafından bu ihtiyaç karşılanmazsa, zamanla çocuk anlatmayı ve iletişin kurmayı kesecektir.

7) Konuşurken işin içine "AMA" girdiğinde, ama'dan önceki her şey silinip atılır. "Ödevini doğru yapmışsın; ama yazın pek iyi olmamış" gibi bir cümlede bütün odak, yazının pek iyi olmadığı kısmındadır. "Ödevini doğru yapmışsın" övgüsü beyin tarafından silinir. Bundan dolayı özellikle övgülerle, eleştirileri aynı cümle içinde kullanmamakta fayda var. Çocuğunuz tarafından iyi yapılan bir işi, bir davranışı sadece iyi kısmıyla dile getirin. Düzeltmeleri başka bir zaman, olumlu dil kalıplarını kullanarak yapın. ("Yazın pek iyi olmamış" yerine "daha iyi yazabilirsin değil mi?" kalıbını kullanmaya özen gösterin.)

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

Çocuğunuz ile iletişim Kurmanın Yedi Anahtarı yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Çocuğunu Didikleyen, iyi Niyetli Ebeveynler https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/cocugunu-didikleyen-iyi-niyetli-ebeveynler/ Tue, 12 Mar 2013 00:49:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/cocugunu-didikleyen-iyi-niyetli-ebeveynler/ "Bizimkinin yeme problemi var, bebekliğinden beri böyle. Okulu da sevmiyor. Zorlanıyor öğrenirken. Bizimki utangaç, böyle geri çekiyor kendini hemen. Evde çok konuşur ama dışarıda mıy mıy."  Birazdan masaya tost ve patates kızartması gelir. "Yemez ama yine de söyledik işte, aslında ben hamburger falan yesin, kilo alsın istiyorum ama yemiyor." Patates kızartmasını bolca ketçaba ve mayoneze [...]

Çocuğunu Didikleyen, iyi Niyetli Ebeveynler yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
"Bizimkinin yeme problemi var, bebekliğinden beri böyle. Okulu da sevmiyor. Zorlanıyor öğrenirken. Bizimki utangaç, böyle geri çekiyor kendini hemen. Evde çok konuşur ama dışarıda mıy mıy."  Birazdan masaya tost ve patates kızartması gelir. "Yemez ama yine de söyledik işte, aslında ben hamburger falan yesin, kilo alsın istiyorum ama yemiyor." Patates kızartmasını bolca ketçaba ve mayoneze daldırıp "kilo alsın bari bunlarla diye veriyorum, baksanıza çok zayıf, çırpı gibi bacaklar."

Anneanne lafa karışır: "Yemeyen çocuklar öğrenemez, kafası çalışmaz, hadi ye de derslerini anla kızım. Bak arkadaşın maşallah ne güzel yiyor, aferin sana, hadi sen de ye onun gibi." Anne sazı tekrar eline alır: "Ay, vallahi bayılıyorum böyle yiyen çocuğa, yemeyen çocuk annesi olmak ne kadar zor bilemezsiniz. Siz çok şanslısınız."

Böyle bir diyalog çok sık karşılaştığım bir örnek. Konuşmanın büyük bir bölümü bu şekilde devam eder. şüphe yok ki anne kızını, anneanne de torununu çok seviyor ve onun iyiliği için böyle konuşuyorlar. Tek istekleri kızlarının sağlıklı, başarılı olması ve kendine güvenmesi. Niyet iyi; ama yöntem yanlış. şimdi bu diyaloğun (madalyonun) diğer yüzüne bakalım. Bu durumu çocuk nasıl algılıyor acaba? Bu durumda çocuk neler öğrenmiş olabilir?
"Ben yemeği ve okulu sevmeyen bir çocuğum, zaten yemediğim için öğrenemiyorum ve bunun için de sevilmiyorum. Annem beni sevmiyor; çünkü onun hayatını zorlaştırıyorum. Hamburger, mayonez, ketçap büyümeye yardım eden iyi şeyler. Bacaklarım çirkin, yan sandalyede oturan kızı daha çok seviyorlar. Ben utangaç bir kızım, o zaman böyle utanmaya devam etmeliyim, çünkü böyle olduğumu ailem onaylıyor. Hislerimi soracak olursanız, kendimi berbat hissediyorum, daha da utangaç, sevilmeyen, ailem tarafından reddedilmiş, cılız, aptal bir çocuk olarak hissediyorum."

Muhtemelen ebeveynler bu tip konuşmalar yıllardır yapıyordur. Sonuç değişmediğine göre sorun kalıcı olmaya doğru ilerliyor demektir. Hatta bu çocuk ileride sevilmek, aferin almak, okulda başarılı olmak için kendini aşırı yemeğe verebilir. Beş altı yıl sonra obezite sınırına bile yaklaşabilir. Her geçen yıl daha fazla özgüvenini ve özdeğerini kaybeder. Ben bunlara kayıp çocuklar diyorum. (Daha şimdiden aile içinde kaybolmuş çocuklar.)

Başarılı, özgüven sahibi, sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmek istiyorsanız "iyi niyetinizi" olumsuz konuşmalarla, eleştiri ve şikâyetlerle değil, olumlu ve yapıcı davranışlarla göstermelisiniz. Bunun için de önce özfarkındalık kazanarak kendinizi değiştirmelisiniz. Böylelikle odağınızı çocuklarınızın neyi iyi yaptığına, hangi güzel özellikleri olduğuna çevirebilirsiniz. Onları sürekli didiklemek yerine motive edersiniz. Olmasını istemediğiniz şeyleri tekrarlamayı bırakıp olmasını istediklerinizi  getirirsiniz. 

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

Çocuğunu Didikleyen, iyi Niyetli Ebeveynler yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Aile içi iletişim https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/aile-ici-iletisim/ Tue, 12 Mar 2013 00:49:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/aile-ici-iletisim/ Aile yaşamı, bize ilk duygusal dersleri veren okuldur. Kendimizi nasıl göreceğimizi, başkalarının bizim isteklerimize ne şekilde tepki verebileceklerini, umutları, korkuları nasıl anlayıp ifade edebileceğimizi öğreniriz. Kendi değerimizi veya değersizliğimizi, hayata karşı olan güvenimizi veya güvensizliğimizi çok küçük yaşlarda, aile içindeki iletişimden aldığımız derslerle oluştururuz.Günümüzde pek çok aile, çocukları ergen yaşa geldiklerinde aralarında bir iletişim eksikliği [...]

Aile içi iletişim yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Aile yaşamı, bize ilk duygusal dersleri veren okuldur. Kendimizi nasıl göreceğimizi, başkalarının bizim isteklerimize ne şekilde tepki verebileceklerini, umutları, korkuları nasıl anlayıp ifade edebileceğimizi öğreniriz. Kendi değerimizi veya değersizliğimizi, hayata karşı olan güvenimizi veya güvensizliğimizi çok küçük yaşlarda, aile içindeki iletişimden aldığımız derslerle oluştururuz.

Günümüzde pek çok aile, çocukları ergen yaşa geldiklerinde aralarında bir iletişim eksikliği olduğunu fark ederler. Ancak çoğu aile bunun çocuktan ya da dış faktörlerden kaynaklandığını düşünerek çözümü yanlış yerde arar. Oysa iletişim kurma şeklini ya da kuramamayı bebek yaştan itibaren aile öğretmiştir. Çocuklar da bu davranışın geri bildirimini büyüdükçe aileye vermektedir. Örneğin eleştirinin bir iletişim şekli olduğu ailede çocuklar suçlamayı; utandırılan ve yargılanan çocuklar da kendilerini suçlamayı öğrenirler. Olumlu davranışların dile getirildiği ailelerde ise çocuklar takdir etmeyi öğrenirler.

Evin dışında ne olursa olsun, okul, TV programları, arkadaşlar, bir anne babanın sürekli ve tutarlı bir şekilde kullandığı nazik sözler ve diğer iletişim şekillerinin önüne geçemez. Ancak ailede zayıf, yetersiz, olumsuz bir iletişim varsa dış faktörler tabii ki öncelik kazanacaktır. Zaten aile de böyle bir durumu çok geç fark edecektir.

Günümüzde sık rastlanan örnek, anne babalar yoğun iş hayatı veya stresli dönemlerinden dolayı, önce çocuğun bilgisayarla vakit geçirmesini bir avantaj olarak görüyorken, uzun vadede çocuklarının bilgisayar bağımlısı ve içine kapanık olmasına neden olabilmektedir. Bu tip örneklerde, aile içi iletişimin yerini bilgisayar, zararlı alışkanlıkları olan bir arkadaş, öfke veya uyuşturucu alabilmektedir.

Çocuk ve aile arasında üç yönlü bir iletişim vardır. Duygusal, sözel ve dokunsal iletişim. Bebek doğduğu andan itibaren bu üç iletişim şekline de açıktır. Özellikle duygusal ve fiziksel temaslar tahmin edilenden daha fazla çocuğun duygusal kayıtlarına geçer. Çocuklarımızla fiziksel temasta bulunmak, okşamak, sarılmak, öpüşmek her zaman bizim doğal halimiz olmalıdır. Bunun için bir sebep aranmamalıdır. Beden dilimizin sevgiyi ve güveni ifade ediş şekli, kullandığımız sözlü iletişimimiz ile uyum içinde olmalıdır.

Anne babaların bilmeleri gereken şey, ağızlarını her açtıklarında farkında olarak veya olmayarak çocuklarına bir şey öğretiyor olduklarıdır. Çocuğun yanında birbirleriyle veye başka birileriyle, yüz yüze ya da telefonla konuşurken, dünyada olup bitenlerle ilgili yorumlar yaparken çocuk tüm sinyalleri almaktadır. Yani çocuk sürekli iletişimin içindedir. Ailenin kullandığı konuşma şekli ve inanç sistemleri çocuğun bilinçaltında depolanır. En çok tekrarlananlar, çocuklar tarafından bilinçsizce seçilir ve kullanılır.

Sadece ilgilenmiş görünmek için sorulan sorular, söylenen sözler duygu yüklü olmadıkları için bir anlam ifade etmez ve bu da çocuklar tarafından gayet iyi bir şekilde algılanır. Bunu ifade edemese bile hissi yaşar ve tanır. Bu arada ebeveyn iletişim kurduğunu düşünerek kendini kandırır. Ebeveynler ileriki dönemlerde bununla bir sorun olarak yüzleşir; çünkü çocuk aile ile iletişim kurmaktan kaçarak tepki verir.

Çocuklarımızla göz seviyesinde kontak kurarak, dokunarak, duygu yüklü kelimeler kullanarak konuşmak bizim doğal iletişim halimiz olmalı ki sağlıklı ilişkiler kurabilelim. Tabii ki iletişim tek taraflı olmaz. Çocuğumuzu dinlemeyi de bilmeliyiz. Çoğu ebeveyn istediği cevapları almaya odaklanarak çocuklarının ne hissettiklerini, ne anlatmaya çalıştıklarını fark etmez. Onları dinlerken içinde bulundukları duygusal durumu anlayarak, empati kurarak dinlemek için çaba harcamalıyız. Dinlenilmediğini, anlaşılmadığını düşünen çocuklar iletişim kurmak yerine kaçmayı tercih eder. Çoğu zaman aile bu durumu, çocuk kötü bir alışkanlık kazandığında ya da depresyona girdiğinde anlar. Çocukların iletişim kurmaktaki niyeti akıl ya da nasihat almak değildir. Anlaşılmak, desteklenmek ve her durumda sevildiğini bilmektir. Anlamanın ve sevginin en iyi ifade ediliş şekli de çocuğun duygusal durumu göz önüne alınarak onu yüzde yüz dinlemektir.

Unutmamalıyız ki çocuklarımız bizim öğretmenlerimizdir. Aslında çocuklarımızla iyi iletişim kurmaya çalışırken kendimizi değiştiriyor, geliştiriyoruz. Bizi geliştirdikleri için onlara teşekkür etmeliyiz. Teşekkürler minik öğretmenler…

Sevgiyle kalın…

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu 

 

Aile içi iletişim yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
14 Yaşında Bir Çocuğun Okul Anlayışı https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/14-yasinda-bir-cocugun-okul-anlayisi/ Tue, 12 Mar 2013 00:49:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/2013/03/12/14-yasinda-bir-cocugun-okul-anlayisi/ Geçtiğimiz haftalarda 14 yaşında bir öğrenciyle yaptığım çalışmayı sizlere aktarmak istiyorum. Ders çalışmakta ve okulda iletişim kurmakta zorlanan bir ergen. Bana göre çok sevimli, zeki, güzel, yaratıcı ve bedensel zekâsı yüksek bir kız çocuğu. Ancak o kendisiyle ilgili pek olumlu şeyler düşünmüyor. Aile içi iletişim yapısına bakınca şaşılacak bir durum değil böyle düşünmesi."OKUL" kelimesinin onun [...]

14 Yaşında Bir Çocuğun Okul Anlayışı yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Geçtiğimiz haftalarda 14 yaşında bir öğrenciyle yaptığım çalışmayı sizlere aktarmak istiyorum. Ders çalışmakta ve okulda iletişim kurmakta zorlanan bir ergen. Bana göre çok sevimli, zeki, güzel, yaratıcı ve bedensel zekâsı yüksek bir kız çocuğu. Ancak o kendisiyle ilgili pek olumlu şeyler düşünmüyor. Aile içi iletişim yapısına bakınca şaşılacak bir durum değil böyle düşünmesi.
"OKUL" kelimesinin onun kafasında nasıl kodlandığını, ona ne anlamlar yüklediğini ortaya çıkarmak istedim. Böylece neden okula, ders çalışmaya karşı bu kadar isteksiz olduğunu anlayabilecektik. Birlikte yaptığımız eğlenceli çalışmanın sonunda okula yüklediği anlamları tespit ettim:

PiSLiKLER: Çoğu öğretmen ve öğrenciler
EĞLENCE: 3 arkadaş ve bazı dersler (inkılap tarihi ve vatandaşlık dersi)
ADALETSiZLiK: Öğretmen ve müdürün yaptığı öğrenci ayrımcılığı
BiLGi: Başarılı ve ünlü insanların hayatını öğrenmek (Atatürk)
DiSiPLiN: Saçını topla, eteğini uzat, kalın çorap giy, eline koluna hâkim ol
CEZA: Sınıfı terk et, çöpleri topla, arka sırada bekle
GICIK ÖĞRETMENLER: Kaba konuşmalar, küfür, dayak, aşağılama, olumsuz konuşma, tehdit
BÜYÜKLER KÜÇÜKLERi DÖVER: Öğretmen veya öğrenciler arasında
SIK BOĞAZ: Onu yapma, bunu yapma, karışma, fikir söyleme

Bir çocuğun aklında "okul" böylesine olumsuz anlamlar içerirken, bu çocuk nasıl severek okula gitsin ve ders çalışsın. Bir çocuğun kafasında okula yüklediği anlamı ebeveynin bilmesi gerek, öğretmeninin bilmesi gerek. Çocuğun okula yüklediği anlamı bilmeden, sürekli onu okula gitmeye zorlarsanız ne olur?  Tabii ki çocuğu olumsuzlukların içine iten bir ebeveyn olunur. Eğer çocuğunuzun okul veya ders çalışmayla ilgili sorunu varsa öncelikle çocuğunuzun okula, ders çalışmaya yüklediği anlamları bulun. Çocuklarınıza daha yakın durarak önce onları, kafalarının içindekileri ve duygularını anlayın. Bunları bilmeden çocukları istemedikleri şeylere itmek, bazen onları uçurumdan aşağıya atmaya benzer. Hiçbir ebeveyn de bunu bilerek yapmak istemez…

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

 

14 Yaşında Bir Çocuğun Okul Anlayışı yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Annem Spor Yapıyor! https://www.arzubiyiklioglu.com/ebeveyn-koclugu/annem-spor-yapiyor/ Wed, 31 Dec 1969 22:00:00 +0000 http://www.arzubiyiklioglu.com/newsite/1970/01/01/annem-spor-yapiyor/ "Ebeveynlerin çocukları için en çok yaptıkları şey nedir" diye sorduğumda genelde en sık gelen cevaplar;- Çocuklarını korumak.- Çocuklarının bakımına yardımcı olmak.- Çocuklarının geleceği için çalışmak.Ama bunların da başında gelen başka bir şey var :) o da nasihat etmek, akıl vermek ve eleştirmek... Bunlar da çocuklarımızın hiç duymak istemedikleri şeyler. Oscar Wilde'ın çok güzel bir sözü [...]

Annem Spor Yapıyor! yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>
"Ebeveynlerin çocukları için en çok yaptıkları şey nedir" diye sorduğumda genelde en sık gelen cevaplar;

– Çocuklarını korumak.

– Çocuklarının bakımına yardımcı olmak.

– Çocuklarının geleceği için çalışmak.

Ama bunların da başında gelen başka bir şey var 🙂 o da nasihat etmek, akıl vermek ve eleştirmek… Bunlar da çocuklarımızın hiç duymak istemedikleri şeyler. Oscar Wilde'ın çok güzel bir sözü var: "insanlar daha çok kendilerinin ihtiyacı olan şeyleri başkalarına vermeye bayılırlar, mesela öğüt."

Çocuklar taklit ederek, modelleme yaparak farkında olmadan kolayca öğrenme yeteneğine sahiptir. Özellikle ebeveynlerinin en çok yaptıkları davranışlar, alışkanlıklar zamanla bilinçaltlarına yerleşir ve vakti zamanı geldiğinde çocuk da aynı şekilde davranmaya başlar. Bazen bu durum tam tersi yönde de olur. Mesela çok kitap okuyan bir anne, çocuğunun ihtiyacı olduğu anda da kitap okumaya vakit ayırıyorsa, çocuğuyla kaliteli zaman geçirmek yerine kitaplara boğuluyorsa çocuk kitap okumaya tepki gösterebilir. Çünkü kitaplar ondan annesini almaktadır ya da benden çok kitapları seviyor, kitapları bana tercih ediyor diye düşünebilir. Haklıdır da. 🙂 Ölçülü olmak her zaman iyidir.

Çocuklarımızın bedensel ve zihinsel gelişimi için spor çok önemli bir aktivitedir. Sağlık, estetik ve disiplin sağlar, özsaygıyı, özgüveni artırır. insanın kendisini daha iyi tanımasına yardımcı olur. Her çocuğun zevk alarak yapacağı bir spor mutlaka vardır. Çünkü hareket, bedenin doğasında zaten var olan bir sistemdir. Hareket yaşam demektir. Çocukları spor yapma alışkanlığına yönlendirmenin en güzel yolu annenin de bu aktiviteyi severek yapıyor olmasıdır. Çocuk ebeveynde gördüğü bir alışkanlığı er ya da geç kendi zihin programına geçirip kullanacaktır. Sürekli çocuğunuza spor yapması gerektiğini söyleyip, çocuğunuzu her türlü sporu denemesi için oradan oraya çekiştiriyorsanız bir gün sizin neden yapmadığınızı sorgulayacaktır. Benim imkânım yok demeyin, en azından düzenli yürüyüşler yapabilirsiniz. Bu da yetişkin için bir spor sayılır.

Diğer bir konu da sporun başarı, kazanmak gibi anlamlarla birleştirilmesi. Maalesef bu da çocuk için yorucu ve motivasyon düşürücü, hatta caydırıcı olabiliyor. Çocukların spor yapmayı eğlenme, oyun, kendi içinde güçlenme olarak anlamlandırmasına yardımcı olmakta fayda var. Aksi takdirde bedensel olarak daha narin olan veya spora yeni başlayan çocuklar kendilerini başarısız hissedebilir ve spor yapmaktan uzaklaşabilirler. Günümüz dünyası sürekli rekabeti aşılıyor. Bu sistemin esiri olmadan sporu sadece kendi sağlığımız ve neşemiz için yapıyor olduğumuzu çocuklarımıza hissettirmeliyiz.

şimdi sıra günün sorusunda;

En son ne zaman çocuğunuzla birlikte spor yaptınız? Ya da siz en son ne zaman spor yaptınız?

Bugün çocuğunuzla birlikte eğlenme amaçlı spor yapmaya ne dersiniz?

 

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

 

Annem Spor Yapıyor! yazısı ilk önce Arzu Bıyıklıoğlu üzerinde ortaya çıktı.

]]>